Herkesi kendim gibi ‘iyi’ sanıyorum da acaba ben kendimi ne sanıyorum?
Uyarı: Yazı Dualist düşünce çerçevesinde yazılmıştır 🙂
Her şeyin bir negatifi olduğu düşünülür. Yer yüzü ve yer altı gibi. Ayın parlak yüzü ve karanlık yüzü gibi.
Tıpkı eski fotoğrafların pozitifi ve negatifi gibi. Görünen ve gizli yönler. Birbirini tamamlayan yönler.
Peki insan ruhsallığının da negatifi var mıdır?
Bu konuyu ilk defa cesaretle inceleyen Sigmund Freud‘a teşekkürlerimizi sunarak yazımıza başlayabiliriz.
İnsan ruhsallığının negatifinin bilinç dışı olduğunu düşünebiliriz. Bilinç dışı bilinçli olarak farkında olmadığımız fakat etkileri hayatımızda azımsanmayacak derecede güçlü olan bazı dürtülerin, fantezilerin ve anıların saklı olduğu ruhsal bir alandır. Bu alanda insanın yaşam enerjisinin kaynağı olan çok güçlü enerjiler olduğunu söyleyebiliriz. Fakat adına dürtü dediğimiz bu güçlü enerjiler medeni yaşamda insan davranışlarına tümüyle etkisi altına alırsa oldukça tehlikeli olabilirler. Bu nedenle insanın hayatta kalabilmesi için davranışlarını ve arzularını denetleyen başka bir ruhsal mekanizmaya daha ihtiyacı vardır. Bu alanı ise basitçe bilincimiz olarak düşünebiliriz. Bilinç farkında olduğumuz tüm ruhsal içerikleri duygularımızı düşüncelerimizi anılarımızı kapsar. Bilinç ayın parlayan yüzü ise bilinç dışı da ayın karanlık yüzüdür. Bilinç görünen iken bilinç dışı gizli yönümüzdür. İnsan ruhsallığının toplum tarafından kabul görmeyecek olan unsurları da bilinç dışı dediğimiz ve farkındalığımızdan çok uzak olan alana itilirler.
Örneğin agresif dürtüler, haset, ve bazı cinsel arzular gibi. Tabi burada yok olmazlar. İnsan ruhsallığına düzeyini tam olarak bilemediğimiz bir baskı ve etki uyguladıklarını düşünürüz. Buna örnekleri düşünürsek, bazen kendimizden beklenmeyecek şiddetli davranışlar sergilediğimiz olabilir. Bazen de hiç mantıklı gelmeyen seçimlere doğru çekilebiliriz. Kendimizin bile tanımadığı yönlerinin etkisi hayatımızda azımsanmayacak düzeyde olabilir.
Peki o zaman kendimizi ne kadar iyi tanıyoruz? Çok da iyi tanıdığımız söylenemez. Kendimizi koruyabilmemiz ve sağlıklı bir benlik algısına sahip olabilmemiz için kendimize dair iyi duygular beslememiz gerekir. Her insanın kendini sevmesi kendine saygı duyması gerekli yaşamını sürdürebilmesi için. Bu nedenle daha erdemli, onurlu, ilkeli, iyimser ve sevecen taraflarımızı kendimize yakıştırırken kıskanç, agresif, sapkın, tutarsız, intikamcı, çirkin ve beceriksiz yönlerimizi kendimizden mümkün olduğunca uzaklaştırmaya çalışırız.
Yeni insanlar tanırken de iyimser bir yerden okuma eğilimi gösteririz onları. Yeterince zaman geçirdikten sonra kişinin bizde bıraktığı olumsuz etkileri fark etmeye başlar ve hayal kırıklığına uğrarız. “Neden kıskandı ki beni? Neden arkamdan konuşmuş? Neden bana bu kadar öfkeli? Neden beni aldattı? Neden beni anlamamakta ısrar ediyor? Neden bana saldırdı? Ben ise herkesi kendim gibi iyi zannediyorum. En büyük hatayı da galiba burada yapıyorum.”
Bir çok kişi hayal kırıklığına uğradığında böyle düşünür. Peki herkes bu kadar iyi ise o zaman kötülükler nereden geliyor? Aslında belki de insanın şu soruyu kendine sorabilmesi lazım ben herkesi kendim gibi sanıyorum da acaba kendimi ne sanıyorum? Kendimi ne kadar iyi tanıyorum? Acaba beni hayal kırıklığına uğratan bu çatışmada benim de bir şekilde payım olmuş olabilir mi? Hep beni hayal kırıklığına uğratanlara yakıştırdığım kötü sıfatlara ben de bir şekilde sahip olabilir miyim?
Belki olgunlaşmak kendi negatif tarafımızı tanıyabilmekle mümkün. Karanlık bir evde bir ses duyduğunda korkmana rağmen sesin kaynağına bakmaya cesaret edebilmek gibidir bazen insanın kendi içindeki karanlık tarafa bakabilmesi. Hiç kolay değildir fakat insanı ruhsal olarak geliştirir, güçlendirir, zenginleştirir olgunlaştırır. İnsan kendi negatifini tanıdığında hem kendini ve hayatını yönetmeyi daha iyi bilir, hem de çok daha sahici bir kimlik yaratmış olur. Bazen hayatın içinde etkileyici deneyimler insanın kendisini daha iyi tanımasına zorlar, bazen de insan kendi çabasıyla kendi negatif tarafını tanımak için çaba gösterir. Bazen de bunu gerçekleştirmiş kişilerden edinir bu deneyimi: bir yazar, bir öğretmen, bir ebeveyn, bir dost ve belki bir terapistden.
Kendimizi ne sanıyoruz? Kendimizi ne kadar iyi biliyoruz? Eski öğretilerde de en çok vurgulanan söz bu değil midir? M.Ö. 4. YY’da Apollo tapınağının girişine yazdıkları “Nosce te ipsum!” “Kendini bil demektir.